30 Mar Homeostasiz (Akardenge), A-Reaktivite (Tepki Vermeme) ve Kozmik Enerji Teknikleri
XX. yüzyılın başında Walter Cannon çok temel bir kavram olan akardenge kavramını; vücudun temel içsel parametrelerinin sürekliliğini sağlamaktan sorumlu olan bütünsel, kendi kendini destekleyen organik bir sistem olarak tanımlamıştır. Modern tıp biliminde ,organizmanın akardengesi onun çok katmanlı yapısını yansıtan özel bir şema olarak gösterilmektedir. Bilimin şüphe götürmez ilerlemesini yansıtan bu şema, katmanlar arasındaki geçişlerin temel kurallarını açıkça tanımlar ve temel fonksiyonel organik alt sistemlerin durumunun detaylı bir resmini çizer.
Genel olarak, fonksiyonel sistemler teorisi, kendi kendini organize ve regule eden yapılarla ilgilenen, seçkin Rus bilim adamı P. K. Anokhin tarafından ortaya konmuştur. Bu nedenle bu teori insan organizmasına da uyarlanabilir. Çok açıktır ki, insan yapısının fonksiyonel özelilliklerini anlamak, öncelikle geleneksel tıbbi gelişmeler çerçevesinde hastalarına teşhis koyan ve onları tedavi eden doktorlar için çok önemlidir. Yine de, insan organizması ile ilgili fonksiyonel sistem yaklaşımının önemine rağmen, ben bu makalede dikkatinizi daha çok akardengenin genel kavramlarına ve kozmik enerji titreşimlerinin, insanın enerji ve enformasyon dengesini korumasını sağlayan etkilerine çekmek istiyorum. Burada insan organizmasının istikrarı ve toleransı meselesi ile ilgili olarak geleneksel enerji ve bilgi yaklaşımlarını birleştiriyorum, çünkü bu tür bir sentezin son derece verimli olduğuna dair büyük bir inancım var.
Bir insan organizması (yaşayan her canlı gibi) çevresel faktörlerin etkilerini sürekli olarak hisseder. Reaksiyon şöyledir: Canlı bir varlık kendi hayati alt sistemlerinin göreli dinamik sürekliliğini korumak için elinden geleni yapar. Bu durumda, akardengenin sağlanabilmesi için iyi güdümlenmiş aksiyonlardan bahsetmek için her türlü nedenim var. Bu arada, bu denge koruma dinamiği bir süreç olarak değerlendirilmeli, yani fonksiyonel parametrelerin zaman içinde sürekli değişmesi olarak. O nedenle, akardenge ile ben yalnızca sabitlikten bahsetmiyorum, aynı zamanda onun göreliliğinden ve zaman içinde değişme yeteneğinden de bahsediyorum. Bir insan, vücut ısısında çok az bir onaymayla hem sert kutup koşullarında hem de tropik iklimde yaşayabilir. Bu durum insan vücudunun diğer “sabit”leri, örneğin kan bileşimiya da tansiyonu için de geçerlidir.
Modern tıbbi ve biyolojik gözlemlere göre genelde, normal akardenge alt ve üst limit aralığı sağlıklı bir insanda hasta bir insana göre çok daha azdır. Gerçekten de sağlıklı bir insanın vücut ısısı 36-37 derece aralığında değişir. Normalden uzaklaşıkdıkça, örneğin belli hastalıklar nedeniyle ateş yedi kat artıp azalabilir. Bir başka deyişle, insanlar önemli bir değişiklikten geçiyorlarsa akardenge aralığı genişler. Benzer şekilde diğer parametreler için de tahmin yürütülebilir. Şunu söylemeliyim ki uzun süre normal akardenge aralığının dışında kalmak genellikle ciddi hastalıklarla, hatta ölümle sonuçlanır. Bu önerme şu şekilde örneklendirilebilir: eğer bir kişi kendisini çok yüksek ya da düşük ısı koşullarında bulursa ve bu ortamda uzun süre kalırsa ya soğuk algınlığı geçirir ya da yüksek veya düşük ısı nedeniyle termal şoka girer. İnsan vücudu sürekli değişen faktörlerin etkilerine nasıl uyum sağlayabilir? Modern tıp ve biyoloji akardengenin korunması için iki temel yol önerir. Birinci yol reaksiyona neden olan uyarana karşı herhangi bir reaksiyonun /tepkinin doğmaması (a-reaktivite / tepki vermeme), ya da uyarana karşı gelecek yeterlilikte bir reaksiyon oluşmasıdır (reaktivite). Herkesçe bilinir ki evrensel olarak insanların, nitelikleri birbirinden farklı dış etken maddelere (ajanlara) reaksiyonları, o etken maddelerin etki gücüne ya da biyolojik aktivite seviyelerine bağlı olarak büyük değişkenlik gösterir. Daha önce asla var olmamış, ama bugün günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş, ilaçlar, boyalar, plastik vb suni maddelerin benzer reaksiyonlara yol açmaları şaşırtıcı değildir. Ancak bizler yalnızca adaptasyon yollarının niteliklerini değil, etken maddenin de niteliklerini akılda tutmalıyız. Bir Rus biyoloğun vardığı sonuca göre, evrim sırasında geliştirilen genel uyum reaksiyonları özel değildir ve her bir etken maddenin miktarının (ya da özelliklerinin) de genel hikayeye eklenmesi gerekir.
Bu, sıradan bir insanın dış etkenlere verdiği tepkiler söz konusu olduğunda akardengenin korunması ile ilgili bilimsel bir yorumlamadır. Ancak kozmik enerji uygulayıcısının (kendisini ilave enerji titreşimlerine uyumlamayı öğrenmiş birinin) tepkileri oldukça farklıdır. Öğrencilerimle yaptığım çalışmalar sırasındaki deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki kozmik enerji uygulaması sırasında bir organizmanın uyum potansiyeli çok artmaktadır. Zehirlenme ya da hipotermi gibi fiziksel ve kimyasal dış etkenlerin çoğunun, kozmik enerji uygulayıcı üzerindeki etkisi oldukça düşüktür. Benzer şekilde ejderha bakışı ya da hoodoo olarak bilinen bir tür enerjetik bir tesirin, kozmik enerji uygulayıcıları üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır.
Şimdi de akardengenin korunmasının bir başka yolu olan a-reaktiviteden, yani bir etken maddeye hiçbir tepki vermemekten bahsedelim. Modern tıp yalnızca güçlü ve sağlıklı insanların kendiliklerinden a-reaktivite gösterebileceklerini söyler. Bu insanlar genelde hastalanmazlar, en sert koşullarda bile kendilerini iyi hissederler ve genç görünürler. Bazı bilim adamları ister doğal ya da insanlar tarafından yaratılmış olsun, ekstrem koşullarda (örneğin kuzey kutbunda ya da aşırı sıcakta) yaşayan insanların da a-reaktivite geliştirdiklerini kaydetmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre akardengenin enerji tüketimini azaltarak korunması, a-reaktiviteyi sağlayabilmede çok önemli bir rol oynar. Ve bunun karşılığında a-reaktif olmak da kişinin akardengesini koruması için harcamak zorunda olduğu enerjiyi en aza indirmesine yardımcı olur. Bu da çok gerekli olan içsel enerjinin korunmasını sağlar. Kozmik enerji uygulamaları ile ilgilenen kişiler bilmelidir ki dış etkenlere tepki vermemek daha geniş çapta kozmik enerji titreşimleri ile etkileşime girmeyi sağlar. İkinci önemli nokta da a-reaktivitenin bir kişinin karmaşık titreşim sistemini dengesiz bir halde tutması ve optimal davranışı temin sağlamasıdır. Tıp biliminden günlük hayata geri dönersek, yogilerin, hristiyan ustaların, zahitlerin ve diğer ezoterik ekollerin müridlerinin çeşitli olayları tarafsız olarak algılayabilmek için kendilerini içgüdüsel olarak kapattıklarını; akardengelerini korumaya ve kozmik titreşimleri algılama yeteneklerini geliştirmeye çalışırken a-reaktiviteyi uyguladıklarını söyleyebiliriz.
Ancak bu uygulamalar toplumla olan tüm bağın kopmasını gerektirdiklerinden dış uyaranların ve etkilerin sayısı da azalmış olur. Örneğin ortodoks gelenekte 3. Seviyedeki bir rahibe Schema-Keşişi denir. Bunun için rahibin kendisini dış dünyadan soyutlamış, örneğin Tanrıya sürekli bir yakarış ya da uzun bir oruç dönemini takip eden bir sessizlik dönemini başarıyla tamamlamış olması gerekir. Böyle bir keşiş usta haline gelir ve bir tecrit hayatı yaşamaya başlar. Bunun sonucu olarak da güçlü bir a-reaktivite durumuna eş bir mertebeye erişir. Hinduizm geleneğine göre elli yaşındaki erkeklerin ailelerini terk edip vahşi ormanlarda yaşamaya hakları vardır. Uzun sure inzivaya çekilmek ve sosyal baskıları azaltmak da ayrıca a-reaktivite geliştirmenin temellerini oluşturur.
Daha önce de bahsettiğim gibi, a-reaktif olarak bir kişi dış enerjileri büyük ölçüde alabilme olasılığını kazanır. Kozmik enerji uygulayıcısı kendisini farklı frekanstaki dış elektromanyetik dalgalara uyumlar ve organizmasını korumak, yeniden canlandırmak ve doğru çalıştırmak için kullanabileceği hatırı sayılır büyüklükte bir enerji alır. Şunu belirtmeliyim ki kozmik enerji uygulamaları herhangi bir izole yaşam sürmeden, kısa bir süre için a-reaktivite durumuna geçebilmeye yardımcı olur. Ayrıca bu uygulamalar herkese açıktır, dolayısıyla bizim geleneğimizin avantajı ortadadır.
Toparlamak gerekirse okuyucunun dikkatini bizim tekniklerimizin ileri tıbbi araştırmalarca kanıtlandığına ve yukarıda sayılan avantajlarının onu, kuantum sıçramasının eşiğinde en öncelikli konuma getirdiğine çekmek istiyorum.
Sevgilerimle
Uluslararası Ekoloji Derneği
“Aurora Borelis” Başkanı
(1) Ç.N (Kaynak: Roche Tıp Sözlüğü) Homeostasiz: 1) Akardenge. Kişinin fizyolojik etkinliklerinin ve değişmez değerlerinin (ısı, kardiyovasküler tonüs, kan bileşimi vb.) normalde kalması, diğer bir değişle, organizmadaki normal koşulların sürekliliğinin sağlanması. Homeostaz otonom sinir sistemi ve endokrin bezler tarafından düzenlenir. 2)Bireyin iç ortamının dengesi. Organizmanın bireyin değişik fizyolojik değerlerini (ısı, kan bileşimi, vb.) normal düzeye getirme ya da normal düzeyde tutma eğilimi.